bilimsel dil neden İngilizcedir

Bilimsel dil neden İngilizcedir?

Günümüzde bilimsel dil olarak İngilizcenin hakimiyeti tartışılmaz bir gerçektir. Eğer ki uluslararası düzeyde başarılı bir araştırmacı olmak istiyorsanız, maalesef İngilizce bilmek zorundasınız. Bu hem çalışmalarınızı bilimsel dergilerde yayınlayarak dünyadaki diğer araştırmacılara ulaştırmanız için hem de dünyadaki diğer araştırmacılarla iletişim, iş birliği kurma gibi durumlar için bir zorunluluktur.

Dünyanın önde gelen birçok alandaki bilimsel dergiler İngilizce olarak yayın yapmaktadır. Bu da İngilizce konuşmayan ülkelerdeki araştırmacıları maalesef çalışmalarını İngilizce olarak yayınlamalarına sebep olmaktadır.

İngilizcenin resmi dil olmadığı ülkelerdeki üniversitelerde, İngilizce giderek artan bir şekilde bir eğitim dili olarak da kullanılmaktadır. Böylece uluslararası öğrenciler de bu üniversitelerde eğitim alabilmektedir.

Yurt dışına lisansüstü eğitim (yüksek lisans doktora) için giden öğrenciler genel anlamda hangi ülkeye giderse gitsin eğitimlerini İngilizce olarak almaktadır.

Peki İngilizcenin dünya çapında bilimsel dil olarak kullanılmasının sebebi nedir?

İngilizcenin bilimsel dil olarak diğer dillerin önüne geçme hikayesini bu yazıda bulabilirsiniz.

Uluslararası bilimsel dilin İngilizce olmasının tarihsel süreci

15. yüzyılda Batı Avrupa’da, doğa felsefesi ve doğa tarihi – 19. yüzyılda ‘bilim’ olarak bilinecek olan iki öğrenme alanı – temelde çok dilli girişimlerdi. Yüksek Orta Çağ (1000-1250) ve Rönesans’ta bilimsel dilin Latince olmasına rağmen durum böyledir.

Ancak sistem 17. yüzyılda, bir zamanlar “bilimsel devrim” olarak adlandırılan şeyin ortasında ve bunun önemli bir parçası olarak bozulmaya başladı.

Galileo Galilei, Jüpiter’in uydularını keşfini 1610’da Latince Sidereus Nuncius‘ta yayınladı, ancak daha sonraki önemli eserleri İtalyancaydı. Patronaj ve destek için daha yerel bir kitleyi hedeflediğinden dil değiştirdi.

Newton Principia Mathematica‘yı (1687) Latince olarak yazdı, ancak 1704 tarihli Opticks‘i İngilizceydi (Latin çevirisi 1706).

Bunun dışında; Einstein’ın ilk etkili makaleleri Almanca yazılmıştı; Marie Curie’nin çalışması Fransızca olarak yayınlandı.

Dolayısıyla bilimsel dil tarih boyunca İngilizce değildi. Bilim dünyasının çoklu dillerden sadece biri idi.

Avrupa çapında, bilim insanları bilimsel dil olarak bir dil karışımı kullanmaya başladılar ve iletişimi sağlamak için Latince ve Fransızcaya çeviriler gelişti. 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, bilimsel dil olarak kimya, fizik, fizyoloji ve botanik alanları için İngilizce, Fransızca ve Almancanın yanı sıra İtalyanca, Felemenkçe, İsveççe, Danca ve diğer dillerde giderek daha fazla kullanıldı.

19. yüzyılın ilk üçte birlik kısmına kadar, birçok bilgili elit hala bilimsel dil olarak Latinceyi tercih etti. (Alman matematikçi Carl Friedrich Gauss, akademik defterlerini, 1810’larda, Julius Caesar’ın da kendisi için kullandığı dilde tuttu.) Modern bilim, organik olarak Rönesans’ın çok dilli güvecinden doğdu.

20. yüzyılda, uluslararası iletişim, özellikle bilim alanında, birkaç dilin çoklu kullanımından, İngilizcenin üstün olduğu bir kullanıma doğru kaymıştır. İngilizcenin bu üstünlüğü kazanmasından önce Fransızca, Almanca, Rusça gibi diller, bilim alanında rağbet görmekte ve kongre dilleri olarak kullanılmaktaydı.

Rainer Enrique Hamel “The dominance of English in the international scientific periodical literature and the future of language use in science” başlıklı makalesinde İngilizcenin diğer dillerin önüne geçmesini şu şekilde açıklamaktadır:

“Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İngilizce, önde gelen uluslararası dillerin küçük grubuna aitti. İngilizce, II. Dünya Savaşı sırasında rakiplerine karşı önemli bir üstünlük kazandıktan sonra (Kaplan 2001), İngilizcenin yeni statüsüne işaret eden yeni bir kategorinin tanıtılması gerekiyordu.”

“Uluslararası sahnede dil küreselleşmesi tartışmalarını meşgul eden temel dil çatışması ve değişim süreci, İngilizce’nin uluslararası alanlarını genişletmek için kullandığı hareket tarzına odaklanmaktadır, böylece tüm süper-merkezi dilleri merkezi diller rolüne itmekte ve uluslararası arenaların çoğunda olmasa da pek çok yerde işlevlerini özümsemektedir.”

“Bu süreç gerçekleşirse, İngilizce çoğu alanda eyalet seviyesinin üzerindeki diğer dil toplulukları arasındaki tek iletişim dili haline gelecektir. Böyle bir durum Crystal’ın (1997) dünya iki dillilik modeliyle örtüşmektedir: herkes kendi dilini ve aynı zamanda tek yabancı dil olarak İngilizceyi konuşur. Aslına bakarsanız, tarihte İngilizce kadar baskın, ancak 21. yüzyılda rolü tekrar azalacak bir dil olmamıştır (Graddol 1997, 2006).”

Birinci Dünya Savaşı’nın bilimsel dilin İngilizce olmasına etkisi

1914 yazında İttifak Devletleri (esas olarak Almanya ve Avusturya-Macaristan) ile Üçlü İtilaf (İngiltere, Fransa ve Rusya) arasında 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde, ilk kayıplar arasında hayırsever enternasyonalizm idealleri vardı. Alman bilim adamları, Almanya’nın savaş amaçlarını yüceltmek için diğer entelektüellere katılmışlardı.

Savaştan sonra, galip gelen İtilaf devletlerinin himayesinde kurulan Uluslararası Araştırma Konseyi – şimdi ABD’nin de içinde olduğu, ancak Bolşevik Devrimi’nin girdabına giren Rusya hariç – İttifak Devletlerinin bilim adamlarını boykot etti. Yeni uluslararası bilim kurumları 1920’lerin başında, mağlup Alman bilim adamlarını dışarıda bırakarak kuruldu. Bu dışlama, sonraki yıllarda Almancanın önde gelen bir bilimsel dil olarak sonlanmasına katkıda bulunacak uzun vadeli bir fitili ateşledi. Avrupa’nın bir bölümünde üç dil ikiye inmişti. Almanlar bu zor duruma ana dillerine olan bağlılıklarını yeniden canlandırarak yanıt verdiler. Çok dilli sistem çatırdamaya başlıyordu ama onu parçalayacak olan Amerikalılardı.

ABD’nin Nisan 1917’de savaşa girmesini izleyen Alman düşmanlığı çılgınlığında, Almanca yasaklanmaya başlandı. Iowa, Ohio, Nebraska ve diğerleri, ABD’de İngilizcenin yanı sıra açık ara en yaygın konuşulan dili (Orta Avrupa’dan gelen yoğun göçün bir sonucu) aşağıya çektiler.

Almancanın yasaklanması ancak Ateşkes Günü’nden sonra büyüdü. 1923’e gelindiğinde, ABD’deki eyaletlerin yarısından fazlası kamusal alanlarda, telgraf ve telefon hatlarında ve çocukların eğitiminde Almanca kullanımını kısıtlamıştı.

O yıl, Yüksek Mahkeme, Meyer v. Nebraska‘nın dönüm noktası davasında bu yasaları bozdu, ancak zarar verilmişti. Yabancı dil eğitimi, Fransızca ve İspanyolca için bile harap edildi ve geleceğin bilim adamları da dahil olmak üzere bütün bir Amerikalı kuşağı, yabancı dillere fazla maruz kalmadan büyüdü.

1920’lerin ortalarında, Alman ve Avusturyalı fizikçiler yeni kuantum mekaniği hakkında yayın yaptıklarında, Amerikalı fizikçiler yalnızca Alman gazetelerini okuyabildiler çünkü Amerikalılar hala Weimar Almanya’da lisansüstü eğitim için Atlantik’i geçiyordu ve dili zorunlu olarak öğrenmişlerdi.

Seyahatler artık tersine dönmeye başlamıştı. 1933’te Adolf Hitler, “ırkçı olmayan” ve sol eğilimli profesörleri kovarak Alman bilimini mahvetmişti. 1930’larda göç edecek kadar şanslı olan Yahudi bilim adamları bir dizi zorlukla karşı karşıya kalmışlardı.

Albert Einstein’ın eski yardımcılarından Cornelius Lanczos, metni arkadaşlarıyla baştan sona gözden geçirmesine rağmen, hem konusu hem de ‘kötü dil bahanesi’ nedeniyle İngilizce yayınlamakta güçlük çekiyordu. Einstein bile çevirmenlere ve işbirlikçilere güveniyordu.

Hitler ayrıca yabancı öğrenciler için çoğu vizeyi kapattı. Alman üniversitelerine erişimin kısıtlanması, Alman dilinin daha da kesilmesi ve Birinci Dünya Savaş’ın başlattığı süreci etkin bir şekilde tamamlaması anlamına geliyordu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizcenin yaygın bilimsel dil olması

19. yüzyılda genişleyen İngiliz İmparatorluğu’nun nispeten çok dilli yaklaşımının aksine, 20. yüzyılın yükselen Amerikan İmparatorluğu’ndan bilim adamlarının yabancı dillerde yeterlilik kazanmaları beklenmiyordu.

Bununla birlikte, savaştan sonra yükselen Sovyet bilim adamlarının ve mühendislerinin büyük çoğunluğu ABD’ye yeni bir bilimsel rakip sundu. 1950’lerde ve 60’larda, dünya yayınlarının yaklaşık yüzde 25’i ile Rusça, yüzde 60’lık oranla İngilizceyi takip ederek ikinci en baskın bilim dili oldu. Ancak 1970’lere gelindiğinde, dünya çapındaki bilim insanlarının Anglophonia’ya (İngilizce konuşan insanlar topluluğu) giden yolu açmasıyla, Rus yayınlarının yüzdesi düşmeye başladı.

Soğuk Savaş ilerledikçe, Rusça yayın yapmak da açık bir siyasi açıklama olarak değerlendirildi. Bu arada, dünyanın dört bir yanındaki bilim adamları İngilizce öğrenmeye devam etti, ancak bilim tarihindeki bu sıradışı gelişme genellikle derin bir politik olarak kaydedilmedi.

1980’lerin başında İngilizce, doğa bilimlerinde dünya yayınlarının yüzde 80’inden fazlasını işgal ediyordu. Şimdi ise yüzde 99 civarında seyrediyor.

Ülkemizde ne yazık ki akademisyenlerin İngilizce yeterliliğini gösterebilmesi için sınava girmesi gerekiyor. Bunun ne kadar doğru bir ölçüt olduğu tartışılır. Ancak ülkemizin uluslararası seviyede belirli yerlere gelmesi için günümüzün uluslararası ortak bilim dili olan İngilizceyi öğrenmesi ve kullanması şarttır. Ta ki dünyayı yerinden sarsacak çalışmalar yapılana kadar.

Bunun anlamı Türkçeyi bir kenara koyup sadece İngilizce öğrenilmesi gerekliliği değil, ana dilini iyi bilen ve İngilizceyi de amaç değil araç olarak kullanan bir nesil yetiştirilmesi gerektiği şartıdır.

Oktay Sinanoğlu’nun da dediği gibi;

“Öğrenciler, gençler! Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi işte bugünler için yazılmıştı. Siz sömürge evlatları olmayacaksınız. Yabancı dilleri de, ama önce kendi dilinizi, edebiyatınız, tarihinizi iyi öğreneceksiniz.”

Kaynak: aeon.co

Bilgi paylaştıkça çoğalır

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir